reklamlar

haberler

manşet haberler

Personel Sağlık Personeli Sağlıkçılar PersonelSaglik.NET

22 Kasım 2017 Çarşamba

2018'de bedelli askerlik çıkacak mı? Bakan'dan bedelli askerlik açıklaması

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Milli Savunma Bakanlığının 2018 yılı bütçesinin görüşülmesine başlandı. Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, burada sunum yaptı.Milli Savunma Bakanı Canikli, "Bir taraftan S400'leri satın alıyoruz, bir taraftan EUROSAM ile yine aynı fonksiyona sahip sistemleri birlikte geliştirmek için çalışma başlattık. Yine aynı şekilde Patriotlarla ilgili teklifimiz var. Ayrıca Türkiye tamamen kendi milli imkanlarıyla geliştireceği bir platformun, hattınçalışmasını başlattı. Hem S400'ler için hem de Patriotlar için görüşmeler devam ediyor." diye konuştu.'BEDELLİ ASKERLİK SÖZ KONUSU DEĞİL"Milli Savunma Bakanı Canikli, bedelli askerlikle ilgili "Şu anda hükümetimizin gündeminde bedelli askerlik söz konusu değil." bilgisini verdi.

24 Ekim 2017 Salı

54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde Bengü rüzgarı .

Turkuvaz Medya Grubu'nun ana medya sponsoru olduğu 54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde eğlence sürüyor. Festivalin açılış kortejinde ve kırmızı halı töreninde boy gösteren Bengü, önceki akşam da muhteşem bir konsere imza attı. Sevilen popçu, Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda gerçekleşen konserinde hayranlarını coşturdu.

25 Haziran 2017 Pazar

Olağanüstü Hal ne zaman sona erecek?

FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'da darbe girişimi günü attığı bombaların hedefi olan Meclis, 15 Temmuz Cumartesi olağanüstü toplantı gerçekleştirecek.

TBMM Genel Kurulunda, 19 Temmuz 2017 Çarşamba günü süresi bitecek olan Olağanüstü Halin (OHAL), söz konusu gün saat 01.00'den geçerli olmak üzere 3 ay süre ile daha uzatılması planlanıyor. OHAL'in 19 Temmuz günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere 3 ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi'nin TBMM Başkanlığına sunulması durumunda, Genel Kurulda 15 Temmuz Cumartesi günü bu tezkerenin görüşülmesi planlanıyor. Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükümet ve siyasi parti grupları adına 20'şer dakika, şahıslar adına da 10'ar dakika konuşma yapılıyor.

Milletvekillerinden imza toplanmaya başlandı AK Parti Grubu, Meclisin bayramdan önce tatile girmesinin planlanması nedeniyle, 15 Temmuz'da Meclisi olağanüstü toplantıya çağırmak için milletvekillerinden imza toplamaya başladı. TBMM Genel Kurulunda, Meclis tatile girmeden 3 tasarının yasalaştırılması planlanıyor. Bu tasarılar; 90 maddelik, "zeytin sahalarının yatırıma açılması ile ilgili maddenin" komisyona geri çekildiği sanayi ve üretimin desteklenmesi tasarısı, 9 maddelik Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu hafta içinde TBMM Başkanlığına sevkedilmesi planlanan, Anayasa değişikliğine uyum amaçlı 50 maddelik Hakimler ve Savcılar Kurulu Tasarısı. Ayrıca Genel Kuruldaki görüşmelerde tasarılara eklenecek önergelerle, vakıf üniversiteleri olarak Kapadokya Üniversitesi ve Ostim Teknik Üniversitesi, devlet üniversitesi olarak da Güzel Sanatlar Üniversitesi kurulacak. Bu tasarıların 23 Haziran Cuma gününe kadar yasalaştırılması planlanıyor. TBMM Genel Kurulu, bu tarihe kadar normal mesai günleri olan salı-çarşamba-perşembe günlerinin yanı sıra cuma-cumartesi-pazar-pazartesi günleri de günlük programlarının bitimine kadar çalışacak.

17 Haziran 2017 Cumartesi

Sözleşmesi Sebepsiz Sona Erdirilen Başhekim İçin Önemli Karar

Türk Sağlık Sen Açıklaması;


Balıkesir Ayvalık Devlet hastanesinde Başhekim olarak görev yapan üyemizin 2013 yılında sözleşmesinin tek tek taraflı olarak Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu tarafından fesh edilmesi üzerine sendikamız tarafından dava açılmıştı.


Fesih işleminin iptali için açılan davanın Balıkesir İdare Mahkemesi tarafından reddedilmesi üzerine sendikamız tarafından Danıştay’a itirazda bulunulmuş ve Danıştay’da kararı bozmuştu.  

Danıştay’ın bozma kararı üzerine Balıkesir idare Mahkemesinde yeniden görülen davada verilen kararda, fesih sebebi olarak Balıkesir Kamu Hastaneler Birliği’nin yaptığı denetimler ve Genel sekreterce yapılan uyarıların gösterildiği belirtildi. 

Mahkeme Bu uyarıların neler olduğu ve davacıyı ilgilendirip ilgilendirmediğine dair somut bilgi ve belgelerin dava dosyasında sunulmadığına dikkat çekerek dava konusu işlemde hukuka uyarlılık görülmediğine karar verdi. Mahkeme dava konusu işlemi iptal ederek dava tarihi olan 13 Haziran 2013’ten itibaren yönetici olarak alması gereken ama yoksun bırakıldığı parasal hakların yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmetti. 

Kararla ilgili bir değerlendirme yapan Genel Başkanımız Önder Kahveci “ Sözleşmeli yöneticilik sorunludur. Keyfiyete göre bir üst makamın talebi ile geçerli bir sebep olmaksızın yöneticinin görevden alınmasının haksız ve hukuksuz olduğu yargı kararı ile tescillenmiştir. Sözleşmeli yöneticilikte görevden alma gibi göreve başlatmada da liyakat ve ehliyete dikkat edilmediğinden ve objektif kriterlerle bir görevlendirme yapılmadığından dolayı sıkıntılıdır. Sağlık Bakanlığı sözleşmeli yöneticiliği mutlaka yeniden gözden geçirmeli ve değerlendirmelidir. “ dedi. 

15 Haziran 2017 Perşembe

Eskişehir'de 5'i tutuklu 10 sanık FETÖ'den hakim karşısına çıkarıldı

Eskişehir'de, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında, eski emniyet personeli 5'i tutuklu 10 sanığın yargılanmasına başlandı.

Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın ilk duruşmasında, tutuklu sanıklar Bayram Karakaş, Ayhan Karayel, Kazım Çiriş, Hüseyin Demirdelen, Emin Yazıcı, tutuksuz sanıklar Erol Gürbüz, Mehmet Alkan, Serdar Alkan, Tayfur Karaca ve Uğur Yalaza ile avukatları hazır bulundu.

Sanıklardan Demirdelen, suçlamaları kabul etmedi. Örgütün şifreli haberleşme programı ByLock'u kullanmadığını ve 5,5 aydır suçsuz yere cezaevinde bulunduğunu savunan Demirdelen, tahliyesini istedi.

Tutuklu sanıklardan Kazım Çiriş ise 20 yıllık meslek hayatında illegal yapı içinde bulunmadığını öne sürdü.

Savunma yapan diğer sanıklar da iddiaları kabul etmeyerek, haklarında beraat kararı verilmesini talep etti.

Sanıkların mevcut halinin devamına karar veren mahkeme heyeti, dosyadaki eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı 19 Ekim'e erteledi.

23 Mart 2017 Perşembe

Sağlıkçıyı Açığa Alan Kaymakam Bylock'cu Çıktı

15 Temmuz darbe girişiminden sonraki ilk OHAL ilanından önce Ayvacık Devlet Hastanesi'nde görevli Sağlık Teknisyeni Turgay Karakoç'un FETÖ'den açığa alınmasına onay vererek, ihracına giden yolu açan Ayvacık eski Kaymakamı Salih Gelgeç de 'Bylock' iddiası ile açığa alındı... Aktif Sağlık-Sen üyesi olduğu gerekçesi ile FETÖ'den açığa alınan eski Kaymakam Gelgeç imzasıyla açığa alınan Karakoç'un, üye olduğu Aktif Sağlık-Sen'in FETÖ'cü olmadığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca resmi yazıyla bildirilmişti!...

Hastane yönetiminin şikayeti üzerine 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından ilk OHAL kararı alınmadan saatler önce açığa alınan ve 1 Eylül KHK'sı (kanun hükmünde kararname) ile ihraç edilen Ayvacık Devlet Hastanesi'nde görevli Sağlık Teknisyeni Turgay Karakoç'u, açığa alınma imzasını atan kaymakam da FETÖ'den açığa alındı. Karakoç, sadece sağlık iş kolunda örgütlü olan ve ismini darbeden aylar önce değiştiren Aktif Sağlık-Sen üyesi olması gerekçe gösterilerek FETÖ'den açığa alınan eski Ayvacık Kaymakamı Salih Gelgeç imzası ile açığa alınmıştı. Ancak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın resmi yazısı ile Aktif Sağlık-Sen'in FETÖ ile ilişkisi olmadığı ifade edilmişti. Temmuz ayından bu yana "FETÖ'cü" olmadığını kanıtlamaya çalışan Karakoç ile ilgili olarak işlem yapanlar FETÖ'den alınmaya başlarken, Karakoç'un halen neden görevine iade edilmediği anlaşılabilir bulunmuyor.

Antep'e atanmıştı

Ayvacık'tan Gaziantep Valiliği Hukuk Müşavirliğine atanan Ayvacık eski Kaymakamı Salih Gelgeç'in de "deşifre" olduğu, "Bylock" kullandığı ve FETÖ/PDY Terör Örgütü üyeliği gerekçesiyle görevden alındığı ileri sürüldü. Şimdi, eski Kaymakam Salih Gelgeç ile birlikte hareket eden, işbirliği yapan, onun koruduğu ve hala yöneticilik görevlerine devam edenlerin de araştırılması, FETÖ ile bağlantısının olup olmadığının ortaya çıkarılması isteniyor.

Soruşturmalar devam ediyor

Olayla ilgili olarak Karakoç; "Ayvacık eski Kaymakamı Salih Gelgeç görevinden alınarak 01.12.2016 kararnamesiyle Gaziantep valiliği hukuk müşavirliğine atanmıştı, fakat yeni görevine başlayışı yapılmadan yeni görevinden de FETÖ/PDY terör örgütü üyeliği gerekçesiyle açığa alındığı teyit edildi. Şikayetime binaen (23.11.2016 tarihli şikayetim) Çanakkale Valiliği eski Kaymakam Salih Gelgeç hakkında soruşturma başlattı. 31.07.2016 tarihli şikayet ve ihbarım sonucunda asılsız ihbarı yapan Ayvacık Devlet Hastanesi Başhekimi Yavuz Adanur, Hastane Müdürü Serdar Taşdemir ve Kezban Başaran ile ilgili olarak da Çanakkale Valiliği soruşturma başlatmasına rağmen, halen görevlerine devam etmektedirler! Asılsız FETÖ İhbarı ile 'ihraç' edilmem konusunda suç duyurusunda bulundum. Halen Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ayvacık Devlet Hastanesi Başhekimi Yavuz Adanur, Hastane Müdürleri Serdar Taşdemir, Kezban Başaran, Ayvacık eski Kaymakamı Salih Gelgeç ve ilk suç duyurumu sümen altı eden eski Ayvacık Savcısı hakkında başlatılan soruşturma devam etmektedir" dedi.

Çanakkale Olay gazetesi /Seçkin Sağlam

 

21 Mart 2017 Salı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 24 kanuna onay

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 kanunu onayladı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa'nın 89'uncu maddesinin birinci fıkrası ile 104'üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 24 kanunu onaylayarak, yayımlanmak üzere Başbakanlık'a gönderdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın onayladığı kanunlar şöyle:

6857 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6859 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6861 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gine-Bissau Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6864 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Karadağ Dışişleri Bakanlığı

Arasında İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6865 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında

Ekonomik, Ticaret ve Teknik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna

Dair Kanun."

6866 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Ginesi Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Ticari, Ekonomik ve Teknik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun

Bulunduğuna Dair Kanun."

6867 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Göç Konularına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında

Kanun."

6868 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Mensuplarının Bakmakla Yükümlü Oldukları

Kişilerin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmaları Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun

Bulunduğuna Dair Kanun",

6870 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı ile Cibuti Cumhuriyeti Milli Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı Arasında Teknik İş Birliği Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6871 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kosta Rika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6873 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Endonezya Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6875 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Kültürel ve Eğitsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun

Bulunduğuna Dair Kanun."

6881 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı ile Cibuti Cumhuriyeti Milli Eğitim ve Yükseköğretim Bakanlığı Arasında Teknik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6882 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6883 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İş Birliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6884 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve El Salvador Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6885 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Belize Hükümeti Arasında Hava

Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6887 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Panama Cumhuriyeti Hükümeti

Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6888 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti

Hükümeti Arasında Diplomatik Temsilcilik veya Konsolosluk Mensuplarının Aile Fertlerinin

Gelir Getirici İşlerde Çalışmaları Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna

Dair Kanun."

6890 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında

Kapsamlı İş Birliğine Dair Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna

İlişkin Kanun."

6893 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti Arasında Örgütlü Suçlar ve Terörizmle Mücadelede İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6894 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti

Arasında Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Yasadışı Uluslararası Ticaretiyle Mücadele

Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

6896 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti

Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair

Kanun."

6897 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında

Karayoluyla Uluslararası Yolcu ve Yük Taşınmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının

Uygun Bulunduğuna Dair Kanun."

17 Mart 2017 Cuma

O İlde Memurların Mesai Saatleri Değişti! İşte Yeni Mesai Saati Uygulaması...

Yaz saati uygulamasından kış saati uygulamasına artık geçiş sağlanmaması üzerinde birçok vatandaş tarafından ve öğrenciler tarafından tepki gelmiş bunun üzerine Bakanlık çalışma başlatmıştı. İtirazları değerlendirilmesi üzerine yaz saati uygulamasından vazgeçilmedi ve tasarruf sağlanması açısından yaz saati uygulamasının devam etmesi gerekliliği üzerine uygulama değiştirilmedi.

YOZGAT'TA MEMURLARIN MESAİ SAATLERİ DEĞİŞTİ

Fakat Valiliklere yetki verilerek iller kedi mesai saatlerini belirleyebilecek. Bu kapsamda ilk sat değişikliği açıklaması Yozgat Valiliğinden geldi ve mesai saatlerinin şu şekilde değiştirildiği belirtildi...19 Aralık 2016 Pazartesi gününden itibaren, kamu kurum ve kuruluşlarında mesai saatleri öğleden önce 08.30 ile 12.30 arası olarak ve öğleden sonra ise 13.30 ile 17.30 arası olarak değiştirilmesine karar verildi.

Öte yandan ikili öğretim yapılan okullarla ilgili olarak bu uygulamaya dair bir açıklama yapılmadı. Normal öğretim olarak tam gün eğitim yapan okullar 8.30 ile 15.00 saatleri arasında zaten uygulama yapmakta.

Fakat ikili öğretim yapan yani sabahçı ve öğlenci olarak okula devam edenler için bu saat değişikliğinin uygulanması zor görünüyor. Çünkü 7.30 da başlayan sabahçı öğrenciler için okul 12.30'da bitmekte ve 12.30'da başlayan öğlenci öğrenciler için ise okul akşam ise 17.30'da bitmekte. Bu kapsamda 1 saatlik bir değişiklik ile öğlenci öğrenciler 18.30'da okuldan çıkacakları için değişiklik yapılması düşünülmemektedir.

mymemur 

3 Şubat 2017 Cuma

Hiperaktif çocuklar için yapılması gerekenler!

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan, yani hiperaktif çocukları kontrol etmek oldukça zor olabilir. Hastalığın etkilerinden dolayı çocuklar neden cezalandırıldıklarını dinlemeyebilirler bile. Dikkatleri çok kolay dağılabilir ve belirli kuralların koyulması zorlaşabilir. Ancak bu vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelmez. Hiperaktif çocukları kontrol etmenin etkili yöntemleri mevcuttur.


HEMŞİRE FORMASI MODELLERİ iÇİN TIKLAYINIZ

Öncelikle kaçınılması gereken bazı hatalar vardır. Bunlardan ilki çocuğa neyi yanlış yaptığını ifade etmemektir. Ceza vermek, çocuğa neyi yapmaması gerektiğini açıklar ama ne yapması gerektiğini açıklamaz. Sadece "bunu yapma" demekle kalmayın ve çocuğunuza onun yerine ne yapması gerektiğini de anlatın.

Kendinizi kaybetmemeye dikkat edin!

Eğer çabuk kızıyorsanız, bağırmaya veya çığlık atmaya başlıyorsanız, çocuğunuz her seferinde siz bu aşamaya gelene kadar kendine çekidüzen vermeyebilir. Çocuğunuzu belirli cezalarla tehdit edip bunları uygulamamaktan kaçının. Eğer ebeveynler yapacaklarını söyledikleri şeyleri yapmazlarsa, çocuklar anlar ve buna göre davranmaya başlarlar.

 

 

1 Şubat 2017 Çarşamba

OHAL Komisyonu Etkili Bir Hukuk Yolu mu?

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal süresinde çıkarılan 668, 669, 670, 672, 675, 677, 679 ve 683 sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri ve 667 sayılı KHK ile yetkilendirilmiş kurumların kararları ile on binlerce kamu görevlisi kamu hizmetinden çıkarılmış, buna bağlı olarak da bu statüye bağlı diğer hakları sürekli olarak kısıtlanmıştı.

 

Buna ek olarak yine yüzlerce sendika, federasyon ve konfederasyon, özel sağlık kuruluşu, özel öğretim kurumu, vakıf yükseköğretim kurumu,[1] özel radyo ve televizyon kuruluşu, gazete ve dergi, haber ajansı, yayınevi ve dağıtım kanalı [2] KHK yoluyla kapatılmıştır. Buna ek olarak 1500 dernek ve 123 vakfın da varlığına son verilmişti.[3]

 

Bu işlemlere karşı yapılan hukuki başvurular ise karşılıksız kaldı. Mağdurların bugüne kadar 4 farklı yol izledikleri görülmekte. Bunların 3 tanesi yargısal, bir tanesi ise idari başvuru yoluydu. İhraç edilen kamu görevlileri ve kapatılan kurumlar ayrı ayrı veya aynı zamanda olmak üzere ilgili idari birimlere, idari yargıya, anayasa yargısına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yaptılar.

 

İdari başvuruların çok azının KHK’de ilan edilmek suretiyle geri alma sonucunu doğurduğu görülmektedir. Herhangi bir kural veya ilkeye dayanmayan bu yolun, etkili bir hukuk yolu olduğunu söylemek de mümkün değildir.

 

İdari yargı başvurularının ise Türkiye’nin hemen her yerinde aynı gerekçeyle iptal edildiği görülmektedir. Bizim ulaşabildiğimiz, Türkiye’nin hemen her ilinden verilmiş üç yüzü aşkın idare mahkemesi kararının tamamı, “KHK’ler her ne kadar bir yürütme organı tarafından yapılmış olsa da fonksiyonel anlamda yasa niteliğinde olan KHK’lerin denetiminin idari yargı tarafından yapılması mümkün değildir” sonucuna ulaşmıştır. Açılan davaların henüz hiçbiri kesinleşmemiş olmakla birlikte, idari yargının artık etkili bir hukuk yolu olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır.

 

Anayasa yargısında durum farklıdır. 15 Temmuz’dan sonra 24 Kasım 2016 itibarı ile 45 bin başvuru yapıldığı, başvuru sayısının yılsonuna kadar 100 bini bulacağı Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Prof. Dr. Engin Yıldırım tarafından ifade edilmiş ve “100 bin başvuruyu değerlendirmek gerçekten çok zor bir iş. Biz kara kara düşünüyoruz” demiştir.[4]AYM bu dönem içerisinde konuyla ilgili hiç karar vermemiş, muhtemelen konunun hükümet tarafından çözülmesini beklemiştir.

 

Son olarak AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin olarak Zihni/Türkiye davasında bir öncü kararla ve başvurunun iç hukuk yolları tüketilmediği için kabul edilemez bulunmasına karar vermiştir.[5] AİHM, bu kararında

 

a- İdare Mahkemelerinde ise OHAL KHK’leriyle kamu hizmetinden çıkartma yaptırımına ilişkin davaların devam ettiği, bu başvuruların sonuçlarının henüz belli olmadığı, dolayısıyla başvurunun yapıldığı tarih itibariyle idari yargı yolunun etkili bir iç hukuk yolu olmadığı şeklinde yorumlanamayacağı (para.24)

 

b- Ayrıca 23.09.2012 tarihinde Anayasa’nın 148. maddesinde yapılan değişiklikle olağan iç hukuk yolları tüketildikten sonra AYM’ye bireysel başvuru yolunun açıldığı, başvurucunun argümanlarının ise bu yolun somut durumda etkili bir başvuru olmadığını kanıtlamaya yeterli olmadığı belirtilmiştir.

 

Görüldüğü gibi AİHM, yukarıda açıklanan iki hukuk yolunun da en azından Kasım sonu itibariyle etkisiz olduğunun saptanamayacağı görüşündedir. Bununla birlikte, gerek idari yargı gerekse anayasa yargısı açısından Avrupa Konseyi’nin bir başka organı olan Venedik Komisyonu’nun pek ümitli olmadığı görülebilmektedir.[6] Dahası, bizzat hükümet KHK yolu ile ihraç edilen kamu görevlileri açısından hem idari yargı yolunun hem de bireysel başvuru yolunun kapalı olduğunu Venedik Komisyonu’na bildirmiştir.[7]

 

Bu durumu saptayan Venedik Komisyonu, hükümete OHAL önlemlerini incelemek üzere ad hoc nitelik taşıyan bir Komisyon kurmasını önermiştir.[8] Benzer bir önerinin Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından da yapıldığı ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından kurulan ad hoc alt-komite tarafından da desteklendiği görülmektedir.[9]

 

Tüm bu gelişmelerin sonucunda Hükümetin, Avrupa Konseyi organlarını daha uzun bir süre oyalamasının mümkün olmadığı görülmüş olacak ki 685 Sayılı KHK ile aşağıda ayrıntıları verilen Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur.

 

KHK’nin yayınlanma zamanı, amacını da açıkça ortaya koymaktadır. KHK’nin yayımlandığı gün, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye ile ilgili acil görüşme önerisini kabul etmemiştir. Her ne kadar oylamada 94 görüşme yönünde, 68 oy aleyhte ve 19 oy çekimser çıkmışsa da 2/3 çoğunluk sağlanamadığından öneri reddedilmiştir. AKPM’nin Siyasi İşler Komitesi’nin konuya ilişkin açıklaması okunduğunda, kararın alınmasında aynı gece çıkan KHK’lerin önemli rol oynadığı görülebilmektedir.[10]

 

15 Temmuz sonrasında, bireysel başvurular sadece AYM önünde değil AİHM önünde de patlamıştır. 2015 yılında Türkiye aleyhine sadece 2212 başvuru yapılmışken bu sayı 2016’da 8308’e ulaşmıştır.[11] Çoğu ihraç ve kapatma işlemine karşı henüz Strazburg’a başvurulmadığı düşünüldüğünde, herhangi bir önlem alınmaması halinde 15 Temmuz sonrası sürecinin tüm Strazburg sistemini çökertme riski olduğu açıktır. AİHM’nin bugün günü kurtarmak için vereceği bir kararın ise çok daha ağır sonuçlarla geri döneceğini söylemek gerekir.

 

Hükümet açısından bakıldığında ise Komisyonun etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilmesinin 2-3 yıldan, 10 yıla kadar sürebilecek bir vakit kazandıracağı açıktır. İlk ihraçların üzerinden yaklaşık 5 ay geçmiş durumdadır. 685 Sayılı KHK’nin Geçici 1. Maddesinin 2. fıkrasına göre Komisyon tarafından başvuruların alınmaya başlanacağı tarih, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren altı ayı geçmemek üzere Başbakanlık tarafından ilan edilir.

 

Bu ilandan ne kadar sonra başvuruların alınacağı da belirsizdir. Ama en iyi ihtimalle hemen başvurular alınmaya başlansa bile ilk kararnamelerle kapatılan kurumlar için yaklaşık 1 yıl, ihraç edilen kişiler için ise yaklaşık 10 ay sonra başvuru yapmak imkanı doğmuş olacaktır. Komisyonun görev süresi KHK’nin 3. maddesi uyarınca 2 yıl olarak öngörülmekle birlikte, başvuru konusu işlem sayısının 100.000 civarı olduğu düşünüldüğünde bu sürenin gerçekçi olmayacağı açıktır. Bu itibarla, Komisyon sürecinin 2 yıl, buna karşı açılacak idari yargı davasının da istinaf dahil 3 yıl süreceği düşünülürse ihraç edilen kişinin anayasa yargısı dahil iç hukuk yollarını tüketmesi 10 yıla yaklaşacaktır.

 

Bu durum dikkate alındığında hali hazırda Komisyonun, Avrupa Konseyi organlarının istediği tipte bir Komisyon olup olmadığı, AİHM içtihatları ışığında etkili bir iç hukuk yolu sayılıp sayılamayacağı özel bir önem kazanmaktadır.

 

Venedik Komisyonu, bu yapının esas amacının tüm vakalara kişiselleştirilmiş bir muameleyi mümkün kılmak olduğunu belirtmiştir. Yine Venedik Komisyonuna göre, kurulacak yapının adil yargılanma ilkelerinin temel ilkelerine uygun olması, spesifik delilleri incelemesi ve gerekçeli karar vermesi gereklidir.

 

Kurulacak Komisyon bağımsız ve tarafsız olmalı, eski duruma dönme konusunda karar verme (status quo ante) ve/veya uygun olduğunda uygun tazminat vermeye yetkili olması gerekir. Bu ad hoc yapının kararlarının daha sonra yargı yoluna tabii olması gerekir.[12] Komisyon Raporunun sonuç kısmında Hükümete şu tavsiyelerde bulunmuştur:

 

228.  Venedik Komisyonu, kanun hükmünde kararnamelerle doğrudan görevden alınmış kamu görevlilerinin ve kanun hükmünde kararnamelerle tasfiye edilmiş tüzel kişiliklerin mahkemeye başvuru haklarının olmamasından ise bilhassa endişe duymaktadır. Eğer kamu görevlilerinin mahkemeye başvuru haklarının tamamen yeniden devreye sokulması uygulama açısından mevcut koşullarda imkânsızsa Türk resmi makamları, tüm vakaların kişiye özgü ele alınmasına ve sonuç olarak görevden alınmış olan kişilere “kendini savunma fırsatı” vermesine imkân tanıyacak alternatif yasal mekanizmalar üzerine düşünmelidir. Venedik Komisyonu, bireysel görevden alma davalarının incelenmesi için sonradan yargı denetimine tabi bağımsız bir geçici (ad hoc) kurul oluşturulmasıyla ilgili olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği tarafından yapılan teklifi desteklemektedir.

 

685 Sayılı KHK ile kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHAL Komisyonu), hem Venedik Komisyonu tarafından öngörülen ölçütlerin hem de AİHM içtihatlarında öngörülen standartların çok uzağındadır. Düzenlemenin tek amacının zaman kazanmak ve Strazburg yolunu uzatmak olduğu açıktır. Bu durumu ortaya koyabilmek için biz mevcut düzenlemeyi 4 ayrı başlık altında inceleyeceğiz.

 

685 Sayılı KHK’nin Analizi

 

Yapı

 

AİHM önünde devam eden köy boşaltma davalarını çözmek için 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun illerde 7 kişiden oluşan Zarar Tespit Komisyonları kurulmasını öngörmüştü.[13] Bu Komisyonlar konu bakımından daha geniş bir alana bakmakla birlikte özünde daha basit bir iş yapmaktadır. Zarar Tespit Komisyonları, Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki eylemler ve bunlar mücadele kapsamında zarar görenlerin zararını karşılamak amacıyla kurulmuştur. Bu nedenle, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğu tartışmasına girip girmediğine bakılmaksızın sadece bu eylem ve işlemler dolayısıyla zarar görülüp görülmediğine bakılmaktadır.

 

685 Sayılı KHK ile kurulan Komisyon ise 5233 Sayılı Yasada öngörülenden farklı olarak her ilde oluşturulmayacaktır ve sadece bir tanedir. Aşağıda ayrıntılı inceleneceği gibi 5233 Komisyonlarının idarenin işlemini esas bakımından incelemesi söz konusu değilken OHAL Komisyonları zorunlu olarak işlemin esasını inceleyecektir. Bir başka deyişle, kamu hizmetinden çıkarma veya kurum ve kuruluş kapatma işlemlerinin hukuken doğru olup olmadığını denetleyecektir. Bu açıdan bakıldığında daha ağır bir iş yüküyle karşı karşıya olduğu düşünülebilir. Buna rağmen Terör Tazminat Komisyonları her ilde kurulmuşken, 685 Sayılı Yasa sadece tek adet olmak üzere Ankara’da kurulmuştur.

 

Komisyonun siyasi olarak çok daha ağır bir siyasi yük altında olması nedeniyle merkezi olması ve güçlü yetkilerle donatılması anlaşılabilir. Nihayetinde Komisyon, Bakanlar Kurulu tarafından terörle bağlantılı olduğu gerekçesiyle yaptırıma uğramış gerçek ve tüzel kişiler hakkında karar verecektir. Ancak düzenleme, amacın bu olmadığını ortaya koymaktadır. 685 Sayılı KHK’nin 1. maddesinin 2. fıkrasına göre “Komisyon, yedi üyeden oluşur. Üyelerin üçü kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından, bir üye Adalet Bakanlığının merkez teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanınca, bir üye mülki idare amirleri sınıfına mensup personel arasından İçişleri Bakanınca, birer üye Yargıtay’da ve Danıştay’da görev yapan tetkik hâkimleri arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenir”.

 

Komisyonun üyelerini atayan siyasi ve idari mercilerin bizzat kendileri ihraç ve kapatma kararı vermiştir. O nedenle alınan tedbirlerin hukukiliğini sorgulayacak olan Komisyonun, tedbiri alanlar ve uygulayanlar tarafından atanıyor olması bizatihi kendisi bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesinin baştan göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır.

 

Öte yandan, Başbakan tarafından seçilecek üyeler hiçbir sınır olmaksızın tamamen Başbakanın takdirine bırakılmıştır. HSYK tarafından seçilecek üyeler yüksek yargıçlar arasından değil, tetkik hakimler tarafından, Adalet Bakanlığı tarafından seçilecek üye ise yine Bakanlık teşkilatı içerisinden seçilecektir. Bu anlamda üyelerin yüksek profilli olmadığı gibi ciddi bir güvencelerinin de olmadığı ortadadır. Dahası KHK’nin 4. maddesi üyelerin güvenceleri ve hakları başlığını taşımasına rağmen, güvence getirmek bir yana çok ciddi bir güvencesizlik kaynağıdır. İlgili madde önce “Üyelerin süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez” demekte ancak bundan sonra bir dizi göreve son verme gerekçesi saymaktadır. Bu gerekçelerden özellikle bir tanesi çok ilginçtir. 4. maddenin (1) (e) bendine göre:

 

“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında Başbakanlıkça idari soruşturma başlatılması veya soruşturma izni verilmesi halinin tespit edilmesi üzerine Komisyon tarafından üyeliğine son verilir”.

 

Görüldüğü gibi üyenin hakkında adli ve hatta idari bir karar bulunmasına bile gerek yoktur, idari bir soruşturmanın açılması üyeliğin sonuçlanmasına yetecektir. Başbakan sıfatıyla, Bakanlar Kurulu’nun ihraç ve kapatma kararlarının altında imzası bulunan kişinin başlatacağı bir soruşturma sonucunda üyelik sona erecektir. Türkiye’de on binlerce insanın savunma alınmaksızın bu gerekçeyle kamu hizmetinden çıkarıldığı düşünüldüğünde, hoşa gitmeyen bir iki karara veya şerhe imza atan bir üyenin çok kolay bir şekilde böyle bir soruşturmanın muhatabı olabileceğini düşünmek mümkündür.

 

Öte yandan 100.000’e yakın başvuru alması beklenen OHAL Komisyonunun, bu başvuruları sağlıklı bir şekilde incelemesinin mümkün olmadığı ortadadır. Terör Tazminat Komisyonlarının tüm illerde oluşturulmasının tersine, OHAL Komisyonu 7 kişiyle çalışacaktır. Bu durum, Komisyonun idari desteğinin önemini daha da arttırmaktadır.

 

KHK’nin Sekretarya başlığını taşıyan 12. maddesine göre “sekretarya hizmetleri Başbakanlık tarafından yerine getirilir. Bu hizmetler için yeteri kadar personel Komisyona tahsis edilir”. Bir başka deyişle, yüzbinlerce başvuruya ilişkin asıl incelemeyi yapacak, raportör olarak çalışıp Komisyonun önüne kararları hazırlayacak personelin tamamı Başbakana hiyerarşik olarak bağlı devlet memurlarından oluşacaktır. Bu personelin hiçbir güvencesi de yoktur. Görevlerine devam etmelerine veya herhangi bir karar almaya Komisyon değil Başbakan yetkilidir.

 

Her yönüyle, yürütmenin emrine tabi böylesi bir yapının siyasi ağırlığı bu kadar yüksek olan konuları inceleyip adil bir şekilde karara bağlaması tamamen tesadüflere bağlıdır.

 

İnceleme ve Çalışma Usulleri

 

Gerek kamu görevlilerinin kamu hizmetinden çıkarılma kararlarında gerekse kurum ve kuruluşların kapatılmasına ilişkin kararların öncesinde bir soruşturma yürütülmüş ve Devlet Memurları Kanununun disiplin hükümleri uygulanmış değildir. Gazetelerin kapatılmasında Basın Kanunu, derneklerin kapatılmasında Dernekler Kanunu, radyo ve televizyon kanallarının kapatılmasında ise Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanuna riayet edilmemiştir.

 

Nitekim Danıştay 5. Dairesine nitelendirmesine göre bu şekilde “meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğindedir”.[14] AYM de kendi üyelerini ihraç ettiği kararda aynı ifadeyi kullanmıştır.[15]

 

Bu olağanüstü tedbir alınırken çoğu vakada muhatabına hiçbir suçlama yöneltilmemiş, hiçbir savunma hakkı kullandırılmamış, disiplin hukukunun temel ilkelerine de riayet edilmemiştir. Dahası, ilgiliyi açığa alıp bu süre içerisinde soruşturma yapmak yerine, doğrudan ihraç yoluna başvurulmuştur.

 

Öte yandan, ihracın dayanağı olan işlemin dayanağı olan kural daha önce öngörülmesi mümkün olmayan bir kuraldır. KHK uyarınca “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere” karşı başvuru yapılacaktır.

 

Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve grupların ne olduğu hiçbir KHK’de sayılmış değildir. Dahası bu gruplara iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçeleri Türk hukukunda daha önce hiç duyulmamış, bilinmeyen kavramlardır. Daha önce ifade etmeye çalıştığımız üzere, burada ifade edilen kavramlar idari yaptırım olarak tanımlanmış olsa bile AİHS kapsamında “cezai isnat” niteliği taşımaktadır.[16] Bir terör örgütüyle bağlantısı bulunduğu için kamu görevinden çıkartılan bir kişi veya kapatılan bir televizyon kanalı söz konusu olduğunda cezai bir suçlama olduğu da açıktır.

 

Bu husus şu açıdan önemlidir. Bu kişi ve kurumlar, hiçbir savunma imkanı verilmeden, delil sunamadan, tanık dinletemeden, iddia makamının iddialarını tartışma ve çürütme imkanı olmadan masumiyet karinesinden mahrum bırakılmıştır. Hali hazırda bu kişilerin kamu görevine iade edilmeden mağduriyetlerinin yıllarca sonra sonuçlanacak bir soruşturma sonrasında giderilmesinin adil olup olmadığı tartışma konusudur. Ancak, Komisyonun işleyişinin yol açtığı tek sorun bu değildir. Komisyonun çalışma yöntemi, ihraca yol açan usul eksikliklerini gidermekten tamamen uzaktır.

 

KHK’nin 13. maddesine göre “Başvurulara ve Komisyonun çalışmasına ilişkin usul ve esaslar, Komisyonun teklifi üzerine Başbakanlık tarafından belirlenir ve ilan edilir”. Hüküm, Komisyonun çalışma usullerinin yasal bir güvencesinin olmadığını göstermektedir. Dahası, 9. maddeye göre “Komisyon incelemelerini dosya üzerinden yapar”.

 

Komisyonun incelemeyi dosya üzerinden yapacak olması savunma haklarını tamamıyla kullanılamaz kılmaktadır. Kişi veya kurum “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle” yaptırıma uğramıştır.

 

Ancak ne hangi yapı, oluşum veya grup olduğu kendisine bildirilmiştir ne de hangi davranışının iltisak veya irtibat olarak değerlendirildiği bellidir. Bu durumda yazılı başvuru yapan kişi veya kurumun söyleyebileceği iki şey vardır. Ya “ben hiçbir yapı, oluşum veya grupla” ilgili değilim diyeceklerdir ya da tek tek ilgili olabileceğini düşündükleri hangi örgütle bağlantılı olmadıklarını açıklayacaklardır.

 

Böylesi bir yolun, Anayasanın 38. maddesi “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” şeklindeki hükmüne ve AİHS’te açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, AİHM kararlarında adil yargılanma hakkının temelinde bulunan genel bir uluslararası ilke olduğu tespit edilen kişinin susma ve kendini suçlamaya zorlanamaması ilkesine de aykırıdır.[17]

 

Bu usul, hiçbir aşamada kendisine suçlama bildirilmemiş kişi ve kurumları bir suçu üstlenmeye ardından da ona uygun savunma yapmaya zorlamaktadır. OHAL Komisyonuna başvuran kişi önce bir suç seçecek, daha sonra da buna göre savunma yapacaktır.

 

Ceza davalarında savunma haklarının güvence altına alınması demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biridir ve 6. maddenin bu güvenceyi sadece teorik ve kağıt üstünde değil ve fakat pratik ve etkin şekilde kullanacak şekilde yorumlanması gerekir.[18] AİHM’in çok kez vurguladığı üzere, kamu yararı ne kadar güçlü olursa olsun, adil yargılanma hakkından feragat edilemez. Bu nedenle 6. maddede düzenlenen adil yargılama güvenceleri, en basit suçta da örgütlü suçlar gibi en zor ve karmaşık suçlarda da uygulanır.[19] AİHM, bu nedenle bazı davalarda, 6. maddenin spesifik bir ihlalini saptamadan usulün bütün halinde adillik ilkesine (principle of fairness) aykırı olduğunu tespit etmiştir.[20]

 

Silahların eşitliği ilkesi, taraflara karşı taraf karşısında ciddi bir dezavantaja uğramaksızın davasını ileri sürme konusunda makul bir imkanın verilmesini gerektirir. AİHM, usul kurallarının birincil amacının sanığı otoritenin kötüye kullanılmasına karşı korumak olduğunu belirtmektedir.[21] Bunun yanında, yargılama hem hukuk hem de ceza davalarında çekişmeli olarak yürütülmeli ve taraflara karşı tarafın sunduğu delil ve argümanlara cevap verme imkanı sunulmalıdır.[22]

 

OHAL Komisyonu, yargısal yöntem kullanacak tüm yapılar için gerekli olan bu usul güvencelerinin hiçbirini sunmamaktadır. Peki, bu durumda Komisyon neye göre karar verecektir? Mağdura hiçbir şekilde suçlama bildirilmediğine göre yürütmenin elinde bulunan bilgi ve belgelere göre.

 

Komisyonun bu belgeleri incelemek konusundaki yetkisi nedir? KHK’nin 5. maddesi bu soruya şöyle cevap veriyor: “Soruşturmanın gizliliğine ve Devlet sırlarına ilişkin ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla kamu kurum ve kuruluşları ile yargı mercileri, Komisyonun görevi kapsamında ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi gecikmeksizin Komisyona göndermek veya yerinde incelenmesine imkân sağlamak zorundadır”.

 

İlk bakışta bu hükme dayanarak Komisyonun en azından idarenin elindeki tüm belgelere ulaşabileceği düşünülebilir. Ne var ki, ihraç edilen kişiler terör örgütleriyle ilgili faaliyetleri nedeniyle ihraç edilmiştir. Bu kişiler hakkında bir soruşturma olduğu, bunun da Devlet sırrı sayılması ihtimali vardır. Ceza Muhakemesi Yasasının 47. maddesine göre “Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır”. Bilgi istendiğinde idare “bunlar Devlet sırlarına ilişkindir, veremeyiz” dediğinde Komisyonun bunun aksini zorlayabilecek bir yetkisi olmadığı gibi başvurucunun buna veya usulün herhangi bir hükmüne itiraz etmesi öngören bir kural da KHK’de mevcut değildir.

 

Çalışma usulüyle ilgili son bir hususu daha vurgulamak gerekmektedir. Bundan sonra hiçbir KHK çıkmasa bile OHAL Komisyonunun 100 bine yakın başvuru almasının olası olduğu açıktır. 7 kişilik bir heyetin, 2 yıllık süre içerisinde 100 bin başvuruyu inceleyip sonlandırması beklenmektedir.

 

Bu, kabaca iş günü hesabıyla günde 250 başvurunun incelenip karara bağlanması anlamına gelmektedir. Her bir kararda en az 4 üyenin oyu gerektiğine göre, her bir üyenin günde 35 dosyaya raportörlük yapıp,  buna ek olarak da en az 100 tanesinin de görüşme ve oylamalarına katılması gerekmektedir. Bunun mümkün olmadığı ve Komisyonun önüne sunulan istihbarat raporuna göre otomatik karar vereceğini söylemek herhalde abartı olmayacaktır.

 

Kararın Niteliği

 

Bir başvuru yolunun AİHS’in 34. maddesi anlamında etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edilebilmesi için ihlali veya bu mümkün değilse mümkün olduğu ölçüde etkilerini ortadan kaldıracak nitelikte olması gerekir. Bunun için de kural olarak, hukuk yolunun ihlal hiç gerçekleşmemiş mağdur ne durumda olacaksa o statüye döndürmesi (restitutio in integrum) gerekir.[23]

 

Bununla birlikte, çoğu insan hakları ihlalinde davranış öncesine dönmek pratik olarak mümkün olmayabilir. Uluslararası Hukuk Komisyonunun da belirttiği gibi, eski hale getirmenin mümkün olmadığı ya da zararı gidermek için yeterli olmadığı durumlarda maddi ve/veya tazminat ödenmesi, bunun da yeterli olmaması halinde diğer tatmin (satisfaction) yollarına başvurulması mümkündür.[24]

 

O halde öncelikle mümkün olduğu ölçüde status quo ante’ye dönmek hedeflenecek, bunun mümkün olmaması halinde ihlal öncesi duruma en yakın çözümü sağlayacak giderim araçlarının sağlanması hedeflenecektir. Uluslararası Hukuk Komisyonu, iki halde "mümkün olmama" testinin gerçekleştiğini kabul etmektedir: a) maddi imkansızlık bulunması, b) tazminat yerine geri iadeyi sağlamaktan elde edilecek fayda ile bu yükümlülüğün yaratacağı yük arasında çok büyük bir orantısızlık olması.[25]

 

AİHS’in birincil amacı ihlalin hiç gerçekleşmediği noktaya dönüşü sağlamaktır. AİHM bu hususu Papamichalopoulos/Yunanistan kararında şu şekilde ifade etmiştir:

 

"Mahkeme'nin Sözleşme'nin ihlal edildiğini tespit ettiği bir karar, davalı devlete ihlali sonlandırma ve mümkün olduğu ölçüde ihlal öncesi durumu tesis edecek (restitutio in integrum) şekilde sonuçlarını gidermeye yönelik hukuksal bir sorumluluk yükler".[26]

 

Bu nedenle, tazminat ödeme restitutio in integrum’a bir alternatif değildir, ihlalin niteliği ya da iç hukukun buna olanak sağlamaması nedeniyle [27], yani iç hukukta zararın onarımının mümkün olmadığı durumlarda başvurulan bir araçtır.[28] Örneğin, yaşam hakkı veya işkence ihlali geri dönülemez ihlallerdir ama önerilen diğer giderim araçları, bu ihlallerin ciddiyeti ile uygun bir orantı içinde olmalıdır.[29] Bunun doğal sonucu olarak, eski hale getirmenin mümkün olmadığı durumlarda önerilecek giderim araçları da ihlal öncesi hale dönüşe en yakın çözümü sağlamalıdır.

 

Scozzari ve Giunta davasında da Mahkeme, ihlal sonucuna ulaşan bir kararın davalı devlete sadece tazminat ödeme yükümlülüğü getirmediğini, aynı zamanda Bakanlar Komitesi denetimi altında kendi iç hukuk düzeninde AİHM tarafından tespit edilen ihlale son verme ve ihlalin sonuçlarını mümkün olduğu ölçüde gidermek için gerekli genel tedbirleri ve/veya gerektiği halde bireysel tedbirleri seçme ödevi de yüklediğini belirtmiştir.[30] Salah/Hollanda davasında, AİHM, 41. maddeyi 46. madde ile kıyaslayarak, davalı devletin asıl ödevinin ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak olduğunu belirterek, bireysel ve genel nitelikli tazminat dışı önlemlerin tazminat ödenmesinden daha önemli olduğunu belirtmiştir.[31]

 

Bu içtihattan yola çıkarak; öncelikli olarak devam eden bir ihlal varsa bunun sona erdirilmesi gerektiğini, daha sonra mümkün olduğu ölçüde ihlal öncesi durumu tesis edecek şekilde sonuçların giderilmesi gerektiğini ve nihayet ihlalin devam ettiği dönem için de geriye yönelik olarak zararların karşılanması gerektiğini söyleyebiliriz.

 

Kamudan ihraç ve kurum veya kuruluş kapatma kararlarında giderimin etkili olabilmesi için haksız işlemin geri alınması ve buna ek olarak yol açılan maddi ve manevi zararın karşılanması halinde bu gerekliliğin yerine geleceğini belirtmek mümkündür.

 

685 Sayılı KHK’nin 9. maddesine göre OHAL Komisyonu, inceleme sonucunda başvurunun reddine veya kabulüne karar verebilecektir. Kabul kararının sonuçlarının ne olacağı ise 10. maddede düzenlenmiştir. Buna göre:

 

“MADDE 10 – (1) Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü halinde karar Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Bu şekilde bildirilen personelin atama teklifleri; statüleri, unvanları ve yürüttükleri görevler itibarıyla başka kurumlarda görevlendirilmeleri mümkün olmayanlar hariç olmak üzere daha önce istihdam edildikleri kurumlar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında eski statülerine ve unvanlarına uygun kadro ve pozisyonlara Devlet Personel Başkanlığı tarafından ikamet ettikleri il dikkate alınarak onbeş gün içinde yapılır. [...]

 

(2) Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin başvurunun kabulü halinde ilgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu kurum ve kuruluş bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte söz konusu kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır.”

 

Bu kuraldan birkaç sonuç çıkarılabilir. Birincisi, karar bir iptal kararı değildir. Her ne kadar bu kararla ilk yapılan işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmişse de ilk işlem iptal edilmiş olmamaktadır. Bu nedenle ilgili kişi veya kurumun status quo ante’ye dönmesi diye bir durum söz konusu olmamaktadır.

 

Tam tersine kural “daha önce istihdam edildikleri kurumlar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarında eski statülerine ve unvanlarına uygun kadro ve pozisyonlara” atama yapılacağını söylemektedir. Bir örnek vermek gerekirse, kamu hizmetinden haksız yere ihraç edildiği ortaya çıkan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi, İstanbul Üniversitesi’ne değil ve herhangi bir taşra üniversitesine atanacaktır. Devletin kusuruyla işsiz kalan kişinin neden kendi işine değil de başka bir işe atandığını anlamak mümkün değildir.

 

Öte yandan verilen karar bir iptal kararı olmadığı için geçmişe yönelik bir sonuç doğurmamakta, sadece geleceğe yönelik sonuç doğuracaktır. Başta ifade edildiği gibi Komisyon çalışmaya başladığında ilk kapatmaların üzerinden 1 yıl, ilk ihraçların üstünden ise 10 ay geçmiş olacaktır. Eğer 7 üyeli Komisyon günde 250 dosya çıkarma gibi insanüstü bir etkinliğe imza atabilirse, 2 yıl içinde tüm başvuruları tamamlayabilir. Bunun mümkün olmadığı açıktır, o nedenle kimi başvurular ancak 3-4 yıl sonra tamamlanacaktır. Bu durumda örneğin 2016 Eylülde kapatılan bir televizyon kanalı karar lehine sonuçlanırsa 2020 yılında yayına geri dönebilecektir.

 

Kapanan bir dernek için de aynı durum söz konusudur. Bazı illerde, hiçbir muhalif dernek kalmamıştır. Tüm muhalif televizyon kanalları ve hemen tüm muhalif gazeteler de bu süreçte kapatılmıştır. Bu nedenle, verilecek kararın maddi olduğu kadar siyasi etkisi de büyüktür.

 

Hakkında ret kararı verilenler ise idari yargıya başvuracak ve bu 4 yıllık süreye 2-3 yıl daha eklenecektir. Hatırlanacağı üzere ihraç kararnameleri, ihraç edilenlerin doğrudan veya dolaylı olarak kamu hizmetine girmesini de engellemekte, yurtdışına çıkışları pasaportları (hem resmi hem sivil pasaportları) iptal ettiği için imkansız kılmaktadır. Bunun anlamı şudur. Örneğin ihraç edilen bir üniversite öğretim üyesi, 6 yıl işsiz kalacak, 6 yıl sonra haksız bir şekilde kamu görevinden çıkarıldığı tespit edilse bile kendisine hiçbir tazminat ödenmeyecektir. Kişinin bu ihlal sonrasında genel hükümlere göre zararının karşılanmasını istemesi de mümkün değildir.

 

Birincisi genel hükümlerin burada uygulanması mümkün değildir. Yukarıda da açıklandığı üzere Komisyona bir iptal yetkisi verilmiş değildir. Komisyon işlemi iptal etmemekte, sadece KHK’nin 10. maddesinde gösterilen kararı alabilmektedir. Bu nedenle 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 12. maddesine öngörülen “ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler” hükmü Komisyon kararları açısından uygulanamayacaktır.

 

İkincisi, kişinin zarara uğramasına yol açan işlem Komisyon kararı değil KHK işlemidir. 685 Sayılı Yasa KHK işlemi için yargı yolunu açmamaktadır. Aşağıda açıklanacağı gibi KHK’de öngörülen yargı yolu 12. madde uyarınca, Komisyon kararlarına iptal davası yoludur. Yargı yerleri, KHK’nin hukuka uygunluğunu denetleyemeyecektir, sadece Komisyon’un işlemini iptal edebilecektir. Bu durumda, KHK işlemiyle doğan zarar açısından dava süresi İYUK 7. maddede öngörülen genel süredir. Bu süre de 60 gündür ve 6 yıl sonra verilecek karar sonrasında çoktan dolmuş olacaktır. Bu durumda ne ihraç edilen kişiler ne de kapatılan kurum ve kuruluşlar haklarında yapılan haksız işlemler nedeniyle uğradıkları yüzbinlerce hatta milyonlarca liralık zararı Komisyon yoluyla karşılayamayacak, çok sayıda insan bu dönemi işsiz geçirecek ve tüm özel ve aile hayatı alt üst olacaktır.

 

Bu nitelikte bir kararın, etkili bir hukuk yolu sayılmasının mümkün olmadığı açıktır.

 

Yargısal Denetim

 

Takip edebildiğimiz kadarıyla, konuyla ilgili bazı uzmanlar tüm bu eksikliklerin yargı yolu güvencesi nedeniyle giderilebileceğini, AİHM’in de bu kural nedeniyle Komisyonları etkili hukuk yolu olarak kabul edebileceğini düşünmektedir. Kanımızca bu da çok yanlıştır.

 

Yargı yolunun etkili bir hukuk yolu olarak kabul edilebilmesi için yukarıda bahsettiğimiz eksiklikleri giderecek bir nitelikte olması gerekir. Oysa, öngörülen yargı yolunun bunu sağlaması mümkün değildir. Yargı yolu sadece Strazburg’a giden yolu 10 yıla kadar uzatacak ek bir külfet getirmektedir.

 

Yukarıda vurguladığımız gibi Komisyon kararına karşı sadece bir tek dava tipi öngörülmüştür. 11. maddeye göre “Komisyon kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde iptal davası açılabilir”. Görüldüğü gibi bu kural uyarınca kişi ve kurum hakkındaki ilk işlemi tesis eden Bakanlar Kurulu ve onun işlemi olan KHK değil, Komisyonun verdiği ret kararı dava edilebilmektedir.

 

685 Sayılı KHK de bir OHAL KHK’si olduğu için AYM’nin Anayasaya aykırılığının denetlenemeyeceğini tespit ettiği kural niteliğindedir.[32] İnceleme ve çalışma usulleri bölümünde incelediğimiz gibi Komisyon önündeki usul hem Anayasadaki hem de AİHS’teki adil yargılanma ölçütlerini karşılamaktan uzaktır. Bununla birlikte, KHK hükmü iptal edilemediği ve hukuka aykırı bulunamadığı için Komisyon adil yargılanma ilkelerine aykırı olarak sadece dosya üzerinden karar verdiği için verdiği karar iptal edilemeyecektir.

 

Bu durumu bir örnekle açıklamak mümkündür. İhraç edilen kamu görevlisi hakkında, bir başka çalışanın ifadesinin etkili olduğunu düşünelim. Kişi hakkındaki bu bilgiyi göremeyecek, buna karşı delil ileri süremeyecek, silahların eşitliği ilkesi ve çekişmeli yargılama ilkelerine uygun olarak bu kişiyle yüzleşemeyecektir.

 

OHAL Komisyonu, KHK’de öngörüldüğü gibi dosya üstünden karar verecek ve başvuruyu reddedecektir. Bu karar karşısında, OHAL KHK’sinin iptal edilemediği akılda tutulduğunda, idari yargı yerinin Komisyonun kararını hukuka aykırı bularak iptal etmesi de söz konusu olamayacaktır. Komisyon, kendisine verilen yetki sınırları içerisinde dosya üzerinden karar vermiştir. Bunu aşarak, yargılama güvencelerini sağlaması mümkün değildir. İdare mahkemesi, iptal edilemeyen KHK hükmü bu kadar açıkken Komisyona “neden tanık dinlemedin? Neden başvurucuyu dinlemedin? Neden silahların eşitliği ilkesine riayet etmedin?” diyemeyecek, bu işlemi iptal edemeyecektir. Bu nedenle, yargı kararıyla Komisyonun AİHS’e aykırı karar alma yöntemini ortadan kaldırmak mümkün değildir.

 

Görüldüğü gibi ilk bakışta sanıldığının aksine aslında ortada bir yargı güvencesi söz konusu olmadığı gibi yargı merciinin keyfi verilmiş ilk idari işlem konusunda karar vermesi de imkansızdır. Bu nedenle, karara karşı yargı yolunun öngörülmüş olmasının hiçbir anlamı bulunmamaktadır.

 

İhlalden sonra kurulan hukuk yolunun meşruiyeti

 

AİHS’e göre, tüketilmesi gereken iç hukuk yolu ihlalin gerçekleştiği sırada iç hukukta mevcut olan hukuk yoludur. Girişte açıklandığı gibi KHK’ler yoluyla ihraç ve kapatmaların gerçekleştiği tarihte mevcut bir hukuk yolu yoktur. 685 Sayılı KHK ile getirilen Komisyon yolu bu anlamda istisnai bir yoldur. Bununla birlikte, AİHM iç hukuk yolunun ihlal sırasında mevcut bulunması kuralının, koşullara bağlı olarak istisnaları bulunabileceğini çeşitli kararlarında kabul etmiştir.[33]

 

AİHM’nin özellikle pilot karar yöntemini uygulamaya başladıktan sonra bu genel ilkeye kurumsal istisnalar getirdiği görülmektedir. Özellikle makul sürede yargılanma hakkının ihlali[34], geçmişte gerçekleşmiş mülkiyet hakkı ihlallerinin tazminat yoluyla çözümü[35], uzun süre uygulanmayan mahkeme kararlarının yol açtığı ihlaller[36], hapishane koşullarından kaynaklanan kötü muamele[37] gibi konularda AİHM’in pilot karar yoluyla hükümetlerin sunduğu yarı yargısal mekanizmaları etkili hukuk yolu olarak kabul ettiği görülmektedir.

 

Türkiye açısından üç önemli örnek de bu kapsamdadır. 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla kurulan Zarar Tespit Komisyonları[38],  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair 6384 Sayılı uyarınca kurulan Tazminat Komisyonları[39], KKTC’de 67/2005 sayılı Yasaya göre kurulan Taşınmaz Mal Komisyonları[40] sonradan kurulan iç hukuk yolları olarak AİHM tarafından tanınmıştır.

 

Kitlesel ihlalin gerçekleştiği bu gibi vakalarda, sadece başvurucular değil buz dağının altında olan binlerce benzer mağduriyetin giderilmesi için bu yöntemin etkili bir yol olduğu açıktır. Bununla birlikte, 685 Sayılı KHK ile kurulan iç hukuk yolu birçok açıdan AİHM içtihadında geliştirilen bu yollardan ayrışmaktadır.

 

Bir kere AİHM’in kabul ettiği sonradan kurulan iç hukuk yolları konu olarak ağırlıklı olarak yargılamanın uzun sürmesi, verilen kararların uygulanmaması ve mülkiyet hakkının yeniden tesis edilmesine ilişkindir.[41] Tüm bu vakalarda, kişilerin durumu hemen hemen aynıdır, o nedenle kurulan iç hukuk yolunun ayrı bir soruşturma, inceleme yapması beklenmemekte, ihlal varsa matematiksel bir hesapla karar verilmektedir. Bu nedenle, tüm bu vakalarda gerek Komisyonların oluşumu, gerekse karar verme yöntemi açısından yukarıda 685 Sayılı KHK ile oluşturulan Komisyonlarda karşılaşılan sorunlar söz konusu olmamaktadır. Örneğin, çok uzun süre yargılama sonuçlanmadığı için zarara uğrayan bir kişinin vakasında tazminat ödenmeye karar verilmesi için artık standart hale gelmiş olan AİHM içtihadını uygulamak yeterli olacaktır. Böyle bir kararın dosya üzerinden alınmasında da hiçbir sorun yoktur.

 

Oysa 685 sayılı KHK, hakkında soruşturma yapılmamış, savunma hakkı verilmemiş on binlerce kişi hakkında karar verilmesini öngörmektedir. Bu incelemenin mekanik bir şekilde yapılamayacağı açıktır. OHAL KHK’leri, AİHM içtihadında karşımıza çıkan mülkiyet ve uzun yargılama davalarına değil ve fakat “arındırma” (lustration) davalarına benzemektedir.[42] Terör örgütü üyeliği nedeniyle ihraç edilen kamu görevlisinin durumu da, terör örgütüyle ilişkisi nedeniyle kapatılan derneğin durumu da daha AİHM içtihadı anlamında cezai isnattır. Cezai isnadın sağlıklı bir şekilde incelenmesi de ancak AİHS’te tanınan adil yargılanma güvenceleri ile mümkün olabilecektir. Bunun haricindeki her türlü yöntem, AİHS’in temel ilkelerine ve ruhuna aykırı olacaktır.

 

Bu nedenle, Venedik Komisyonu kurulacak ad hoc mekanizmanın her bir başvurucu için kişiselleştirmeyi sağlayacak nitelikte olması gerektiğini vurgulamıştır. Bunun için de kurulacak yapının adil yargılanma ilkelerinin temel ilkelerine uygun olması, spesifik delilleri incelemesi ve gerekçeli karar vermesi gereklidir.[43] Ne OHAL Komisyonları ne de, Komisyonların kararına karşı başvuru imkanı getirilen idari yargı yolu bu güvenceyi karşılamaya uygundur.

 

Bu koşullar altında, AİHM’in Komisyonların çalışmasını ve/veya idari yargı kararlarını beklemeden Hükümete yol gösterici nitelikte bir ihlal kararı vermesi zorunludur. Bu kararın, kurulacak iç hukuk yolunun Venedik Komisyonu kararında belirtilen temel ilkelerle uyumlu olması için neler yapılması gerektiğini ayrıntılı bir şekilde açıklayacak bir pilot karar olması zaruridir.

 

AİHM’in, Komisyonun ve sonrasında idari yargının uygulamasını bekleyip sonrasında karar vermeyi seçmesi tüm insan hakları koruma mekanizmasına zarar verecek yıkıcı sonuçlara yol açabileceği gibi yüzbinleri bulan insanın geri alınması imkansız zararlara uğramasına da imkan sağlayacaktır. (KA/NV)

 

[1] 35 özel sağlık kurum ve kuruluşu, 934 özel öğretim kurum ve kuruluşu, 109 özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, 15 vakıf yükseköğretim kurumları, 19 sendika, federasyon ve konfederasyon doğrudan KHK ile kapatılmıştır.

 

[2] Toplamda 154 yayın kuruluşunun doğrudan KHK ile kapatılmasına karar verilmiştir. Bunlar arasında; 16 televizyon kanalı, 24 radyo kanalı, 62 gazete ve 5 haber ajansı bulunmaktadır. 

 

[3] 3 Ocak 2017 tarihine kadar gerçekleşen hak kısıtlamalarına Feray Salman ve Aysel Ergün tarafından hazırlanan “OHAL, Düzenlemeler ve Uygulamalar” yazı dizisinden ulaşılabilir. http://bianet.org/bianet/siyaset/182341-ohal-ilani-khk-ler-hak-kisitlamalari

 

[4] http://gazeteyolculuk.net/aktuel/aym-baskanvekili-yildirim-15-temmuzdan-sonra-onumuze-45-bin-basvuru-geldi.html).

 

[5] Zihni/Türkiye, no: 59061/16, 29.11.2016

 

[6] Venice Commission, Opinion on Emergency Decree Laws Nos. 667-676 Adopted Following the Failed Coup of 15 July 2016, CDL-AD(2016)037, (Venedik Komisyonu Raporu) para. 200-202.

 

[7] Memorandum prepared by Turkish authorities for the visit of the rapporteurs to Ankara, together with the additional documents appended to it (hereinafter – the Government’s Memorandum, see CDL-REF(2016)067), s. 31.

 

[8] Venedik Komisyonu Raporu, para. 220 vd.

 

[9] Committee on Political Affairs and Democracy

 

Ad hoc Sub-Committee on recent developments in Turkey, Report on the fact-finding visit to Ankara (21-23 November 2016), AS/Pol (2016) 18rev,  para. 62,63.

 

[10] Situation in Turkey: statement by PACE Committee on Political Affairs, http://assembly.coe.int/nw/xml/News/News-View-en.asp?newsid=6492&lang=2

 

[11] European Court of Human Rights (2017), Annual Report, (Strasbourg: CoE), s. 201.

 

[12] Venedik Komisyonu Raporu, para. 222.

 

[13] AİHM İçyer/Türkiye kabul edilemezlik kararında Tazminat Komisyonlarını etkili iç hukuk yolu olarak kabul edip önünde devam eden 1500 davayı komisyonlara yönlendirmişti. Bkz. İçyer/Türkiye, no. 18888/02, 12.1.2006. Kararın eleştirisi için bkz. Kerem Altıparmak (2009), “Kopya Davalar ve Pilot Kararlar: Bir Kararda Bin Adaletsizlik”, 50. Yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: Başarı mı Hayal Kırıklığı mı? (Yay. Haz. Kerem Altıparmak), (Ankara Barosu Yayınları, Ankara), s. 60 vd.

 

[14] Danıştay 5. D., E. 2016/8196, K. 2016/4066, k.t. 04.10.2016.

 

[15] E. 2016/6, K. 2016/12, 4.8.2016, para. 79.

 

[16] Kerem Altıparmak/Yaman (2017), Barış İçin Akademisyenler: Olağanüstü Zamanlarda Akademiyi Savunmak, (İletişim: İstanbul), s. 74-80.

 

[17] Saunders/Birleşik Krallık, 17.12.21996, ECHR 1996-VI.

 

[18] Artico/İtalya, no. 6694/74, 13.5.1980, para. 33

 

[19] Teixeira de Castro/Portekiz, no. 25829/94, 9.6.1998, para. 36

 

[20] Van Kück/Almanya, no. 35968/97, 12.6.2003, para. 55 vd.

 

[21]  Coeme/Belçika, no. 32492/96, 22.6.2000, para. 102.

 

[22] Ruiz Mateos/İspanya, no. 12952/87, 23.6.1993, para. 63

 

[23] Uluslararası hukuktaki temel giderim aracının restitutio in integrum olduğuna dair bkz. Daimi Uluslararası Adalet Divanı, The Factory at Chorzów (Indemnity) (Almanya/Polonya), PCIJ, Ser. A., No. 17, 1928, s. 47; Kongo Demokratik Cumhuriyeti/Belçika, 14.2. 2002, ICJ Report 2002, s.3. Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından hazırlanan ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından onaylanan, Devlet Sorumluluğu Hakkında Taslak Maddeler Draft Articles on Responsibility of States for Interna­tionally Wrongful Acts, UN Doc. No. A/56/10, Madde 30 ve Komisyon’un yorumu. (“Devlet Sorumlu­luğu Taslak Maddeleri”), md. 35 ve Komisyon Yorumu.

 

[24] Devlet Sorumluluğu Taslak Maddeleri, md. 35-37. Taslak Maddeler; eski hale iade, tazminat ve diğer tatmin yöntemlerini kademeli olarak düzenlemektedir. Örneğin, eski hale iadenin giderimi sağladığı durumlarda diğer giderim araçlarına başvurulmayacaktır.

 

[25] Devlet Sorumluluğu Taslak Maddeleri, md. 35.

 

[26] Papamichalopoulos/Yunanistan (50. madde), 31.10.1995, Series A no. 330-B, para. 34; Assanidze/Gürcistan (BD), no. 71503/01, ECHR 2004-II, para. 197; Maestri/İtalya, no. 39748/98, ECHR 2004-I, para. 47.

 

[27] De Wilde, Ooms ve Versyp ("Vagrancy")/Belçika (50. Madde), Series A no. 12, para. 20.

 

[28] Scozzari ve Giunta/İtalya (BD), nos. 39221/98 and 41963/98, ECHR 2000‑VIII, para. 250.

 

[29] Mahkeme, eski hale iade edememe ile tazminat arasındaki ilişkiyi mahkûmların soyularak aranması konusunda da saptamıştır. AİHM’ye göre bu durumun geri çevrilmesi mümkün olmadığı için tazminata hükmetmek gerekmektedir. Salah/Hollanda, no. 8196/02, 6.7.2006, para. 75

 

[30] Scozzari ve Guinta/İtalya, 13.7.2000, para. 249.

 

[31] Salah/Hollanda, no. 8196/02, 6.7.2006,para. 71.

 

[32] AYM, E. 2016/166, K. 2016/159; E. 2016/167, K. 2016/160, k.t. 12.10.2016.

 

[33] Baumann/Fransa, no. 33592/96, 22.5.2001, para. 47;  Brusco/İtalya, no. 69789/01, 06.09.2001.

 

[34] Taron/Almanya, no. 53126/07, 29.05.2012; Techniki Olympiaki A. E./Yunanistan, no. 40547/10, 01.10.2013; Valcheva ve Abrashev/Bulgaristan, no. 6194/11, 18.6.2013.

 

[35] Michalak/Polonya, no. 24549/03, 1.3. 2005; Hutten-Czapska, no. 35014/97, 19.6.2006; Zadric/Bosna ve Hersek, no. 18804/04, 16.11.2010; Preda ve Diğerleri/Romanya, no. 9584/02, 29.4.2014.

 

[36] Nagovitsyn ve Nalgiyev/Rusya, no. 27451/09, 23.9.2010 (bununla birlikte, AİHM daha sonra Rusya’da etkili hukuk yolu olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Kalinkin ve Diğerleri/Rusya, no. 16967/10, 17.4.2012).

 

[37] Stella ve Diğerleri/İtalya, no. 49169/09, 16.9.2014.

 

[38] İçyer/Türkiye, no. 18888/02, 12.1.2006.

 

[39] Turgut ve Diğerleri/Türkiye, no. 4860/09, 26.3.2013 (fakat bkz. Behçet Taş/Türkiye, no. 48888/09, 10.3.2015).

 

[40] Demopoulos ve Diğerleri/Türkiye, no. 46113/99, 01.03.2010.

 

[41]  Önemli bir istisna Slovenya’da vatandaşlıkları silinen 13426 kişinin vakasıdır. Ancak bu vaka dahi, her bir kişinin durumunun ayrıştığı bir durum değil, herkesin aynı muamele ile karşılaştığı bir sorundur. Anastasov ve Diğerleri/Slovenya, no. 65020/13, 18.10.2016.

 

[42] Bu konunun ayrıntıları için bkz. Altıparmak/Akdeniz, s. 74 vd.

 

[43] Bkz. yukarıda 12 nolu dipnot 2 ve ilgili metin.

 

 

YARD. DOÇ. DR. KEREM ALTIPARMAK

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi'nde öğretim üyesi. SBF'de lisans ve lisansüstü düzeyde insan hakları ve idare hukuku dersleri veriyor, ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış insan hakları ve insancıl hukuka ilişkin çok sayıda makalesi bulunuyor. Halen ifade özgürlüğü ve insan hakları kurumsallaşması konusunda çalışıyor.

http://bianet.org/bianet/toplum/183186-ohal-komisyonlari-etkili-bir-hukuk-yolu-mu​

 

27 Ocak 2017 Cuma

Bakanlıktan yaz saati açıklaması

Bakanlıktan yaz saati açıklaması

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin’in yaz saati uygulamasına ilişkin bilgi edinme başvurusuna gönderilen yanıtta, “Yapılan çalışmalar neticesinde, yaz saati uygulaması tasarruf getirmiştir. Uygulamanın 5 ay boyunca sürdürülmesi ile mesai saatleri için daha fazla aydınlık sağlandığı tespiti elde edilmiştir. Özellikle İç Anadolu ve Doğu bölgelerinde akşam havanın geç kararması ve tüm ülke genelinde iş çıkışlarının aydınlıkta gerçekleşmesinden dolayı asayiş açısından olumlu etki sağlanmıştır” denildi.

1 - 2.5 milyarlık etki

Yanıtta, yaz saati uygulamasına ilişkin olarak, “Yaz saati uygulamasının devam ettirilmesi kararı, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan bilimsel çalışma neticesinde alınmıştır. Söz konusu rapor, bilimsel çalışmalarla, yaz saati uygulamasının 1 ila 2.5 milyar TL’ye kadar tasarrufun yanında, sosyal, toplumsal ve psikolojik olumlu sonuçlar öngörmüştür. Yapılan çalışmalar neticesinde, yaz saati uygulaması tasarruf getirmiştir. Uygulamanın 5 ay boyunca sürdürülmesi ile; 8:30-17:30 mesai saatleri için 64 saat 24 dakika, 8:00-17:00 mesai saatleri için 46 saat 21 dakika, daha fazla aydınlık sağlandığı tespiti elde edilmiştir” denildi. Yanıtta, “Aydınlık sürelerinin artışı, sosyal ve psikolojik olarak olumlu etki sağlamıştır. Özellikle güvenlik konusunda herhangi bir olumsuz durum yaşanmamış, aksine özellikle İç Anadolu ve Doğu bölgelerinde akşam havanın geç kararması, ve tüm ülke genelinde iş çıkışlarının aydınlıkta gerçekleşmesinden dolayı asayiş açısından olumlu etki sağlanmıştır” ifadesi kullanıldı.

Yanıtta, BOTAŞ’ın doğalgazda azaltmaya gidebildiği, ancak bu durumun elektrik üretimini etkilemediği belirtildi.

‘Elektrik’ gezdirildi

Enerji Bakanlığı’ndan milletvekili Didem Engin’in 2016’nın son günlerindeki elektrik kesintileri ve yaz saatine ilişkin bilgi edinme başvurusuna verilen yanıtta, “29 Aralık’ta, Anadolu’dan İstanbul’a elektrik taşıyan yedi hattın kopması ile İstanbul ve Trakya Bölgesi’ne elektrik iletim imkânı ortadan kalkmıştır. Aşırı fırtına ve tipi nedeniyle 38 direğin tamamen yıkıldığı, 250 civarı direkte telleri taşıyan kulelerin kırıldığı tespit edilmiştir. 29 Aralık’ta 14:20-21:30, 30 Aralık’ta 09:00-22:00 arasında kesinti yaşanmıştır. Alınan tedbirlerle sadece İstanbul’un yüzde 30’luk kısmında kesinti yaşanmış, bu kesintiler de vatandaşlarımızın minimum mağdur olmasını sağlamak için bölgelerde gezdirilmiştir. Yoğun çalışmalar neticesinde kopan 7 hattan 4’ünde arızalar giderilmiş ve devreye alınmıştır” denildi.

Yerli kaynak...

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Fatih Dönmez, Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu’nun (UMREK), Türkiye’nin “yerli kaynak” politikasını güçlendireceğini belirterek, “Uluslararası standartlara dayalı bir madencilik sektörü kurmaktan başka bir yolumuz yok. UMREK de Bakanlığımızın bu amaca en büyük katkısıdır” dedi. Dönmez, UMREK Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmada, “Düzenlemelerin bir maliyeti olabilir, ama bugün madende en yüksek değeri, en yüksek ihracatı yapan ülkeler de düzenlemenin en çok olduğu ülkelerdir. Yeter ki bu düzenlemeler bürokratik değil, teknik yönden sektörü bir ileri aşamaya taşısın. UMREK bu aşamalar arasında harç ve bağlayıcı koordinasyon görevi görecektir” diye konuştu. 

Haberdata.com Güncel Son Dakika Haberleri